SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ.....

SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ.....
" Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle (anmakla) huzur bulur.Kur'ân-ı Kerim » RA'D » 13.Sure/RA'D SURESİ-28.AYET "

24 Kasım 2008 Pazartesi

SON DAKİKA HABERLER








KUR'AN DOĞRU YOL KAYNAĞIDIR



1- Elif Lâm-Mim

Bu sure birbirinden kopuk üç harfle başlıyor:

Bu harflerin arkasından, "Doğru olduğunda şüphe olmayan bu kitap takva sahipleri için hidayet kaynağıdır." ayeti ile Allah'ın kitabından söz ediyor.

Kur'an'ın bazı sureleri birbirinden kopuk bu tür harflerle başlar. Bu harflerin değişik şekilde yorumları yapılmıştır. Bizim benimsediğimiz yoruma göre: "Birbirinden bağımsız bu harflerden anlaşılan mesaj şudur: Kur'an, bu tür harflerden oluşmuştur. Bu harfler ona inanmayan muhalif Araplar tarafından da bilinip kullanılıyordu. Fakat buna rağmen bu ~kitap; Arapların aynı harfleri kullanarak benzerini meydana getiremeyecekleri mucizevi bir kitaptır. Kur'an-ı Kerim bu Araplardan, meydan okuyucu bir üslupla şunu istedi: "Madem ki "bunu Muhammed uyurdu" diyorsunuz, o halde onun bir benzerini de siz uydurun. Bunu yapamazsınız, haydi onun on suresinin benzerini yazın. Bunu da mı başaramadınız. O halde Allah'tan başka tüm yardımcılarınızı da çağırarak onun sadece tek bir suresinin bir benzerini getirin." Bu meydan okuyuşa karşı Araplardan bir cevap çıkmadı, susup kaldılar.

Bu aciz bırakma realitesi, sadece Kur'an ile ilgili değil, yüce Allah'ın yaratmış olduğu her şey hakkında aynen sözkonusudur. Bu durum, her şeyde yüce Allah'ın yaratıcılığı ile insanların yapıcılığı arasındaki -bağdaşma kabul etmez farkı gösterir. Düşünelim ki, bu yeryüzü kütlesi, nitelikleri bilinen bir takım elementlerden oluşmuşdur. İnsan bu elementleri ele alınca onlardan yapsa yapsa ya bir tuğla ya bir kerpiç ya bir tabak ya bir sütun ya bir heykel ya da duyarlılık ve karmaşıklık düzeyi ne olursa olsun bir teknik aygıt yapabilir.

Oysa yarattıklarını doğrudan doğruya yaratan Allah bu elementlerden, kımıldayan, hareket eden canlıyı meydana getiriyor. Bu canlı, insanları aciz bırakan ilâhî bir sırrı, yani canlılık sırrını içeriyor. Öyle bir sır ki, insan bunu ne yapabiliyor ve ne de içyüzünü kavrayıp onu çözebiliyor.

İşte Kur'an da böyledir. Kelime ve harfler... İnsan bunlardan düzyazı ve şiir üretebilir. Oysa Allah onlardan Kur'an, Furkan meydana getiriyor. Bu harf ve kelimelerden meydana gelen Allah'ın sanatı ile kulun sanatı arasındaki fark, bir yandan kımıldayan ruh ile ölü vücud arasındaki ve öbür yandan hayatın özü ile onun kuru kalıbı arasındaki fark gibidir.

"Doğru olduğu şüphesiz olan bu kitap"

O'nun doğruluğundan nasıl şüphe edebilir, nasıl kuşku duyulabilir ki, O'nun doğruluğunun ve gerçekliğinin kesin delili, bu surenin başlangıcında gizlidir. Arapların onun benzerini ortaya koyamamalarının yansıttığı acizlikten bellidir. Oysa bu kitap, onların aralarında kullandıkları ve ana dillerinden bildikleri harflerden oluşmuştur..

2- Doğru olduğu kuşkusuz olan bu kitap, takva sahipleri için hidayet kaynağıdır.

Hidayet; bu kitabın özü, hidayet; bu kitabın karakteristiği, hidayet; bu kitabın yapısı, hidayet; bu kitabın mahiyeti. Fakat kimin için? Bu kitap kimin için hidayet ve ışık kaynağı? Kimin için rehber, nasihatçı ve gerçeklerin açıklayıcısıdır? Takva sahipleri için elbette. Kalbe bu kitaptan yararlanma yeteneği veren özellik, takvadır. Kalbin kilitli kapılarını açarak, bu kitabın içeri girip oradaki rolünü oynamasını sağlayan faktör takvadır. Kalbi, yararlıyı almaya, benimsemeye ve kabul etmeye hazırlayan niteliktir takva.

Kur'an'dan hidayet bulmak isteyen kimsenin öncelikle ona temiz ve samimi bir kalple yaklaşması, sonra da bu yaklaşımını korkan ve çekinen bir kalble sürdürmesi gereklidir mutlaka. Ayrıca böyle bir kalbin sapıklığa düşmekten ya da sapıklık tuzağına yakalanmaktan da kesinlikle sakınması lâzımdır. İşte ancak o zaman Kur'an, kendisine çekingen, korkulu, saygılı, duyarlı ve faydalanmayı isteyen bir eda ile yaklaşan kalbe sırlarını ve nurlarını aktarır. Bir gün Hz. Ömer, Ubeyy b. Kaab'a takvanın ne olduğunu sordu. Ubeyy b. Kaab da kendisine "Sen hiç dikenli bir yolda yürümedin mi?" diye sordu. Hz. Ömer "Evet, yürüdüm" dedi. Ubeyy b. Kaab "Peki, o durumda ne yaptın?" diye sordu. Hz. Ömer "Paçalarımı sıvadım ve dikenlere takılmamaya özen gösterdim" deyince Ubeyy b. Kaab "İşte takva budur" dedi.

Evet işte takva hudur. Yani kalp duyarlığı, şuur bilenmişliği, sürekli korku, kesintisiz çekingenlik ve yolun dikenlerinden uzak durma titizliği. Hayat yolunun dikenlerinden; yani arzu ve ihtiras dikenlerinin, istek ve emel dikenlerinin, korku ve vesvese dikenlerinin, boş umut ve asılsız korku (fobi) dikenlerinin ve daha bir çok dikenlerin cirit attığı yol.

MÜMİNLERİN ÖZELLİKLERİ

Daha sonraki ayetlerde takva sahiplerinin nitelikleri anlatılıyor. Bu nitelikler o günün Medine'sinde yaşayan öncü müminlerin olduğu kadar, bu ümmetin her dönemindeki samimi müminlerin de nitelikleridir. Yüce Allah şöyle buyuruyor:" Onlar görmediklerine inanırlar, namazı kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan başkalarına verirler.

Yine onlar gerek sana ve gerekse senden önce indirilen kitaplara inanırlar ve Ahiretten hiç kuşku duymazlar.
8Bakara Suresi,3,4,Ayet)



Kaynak:http://www.sevde.de/Kuran-Tevsiri/Kuran_Tefsiri.htm

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Rabbim…

Ben kapında bi/çare…
Aranıyorum…
Umut ve özlem
Sağıma bakıyorum elimi kaldırıyorum…
Uzatıyorum “medet” diye…
Gözüme zulmetli bir karanlık ilişiyor…
Ürküyorum… Hüzünleniyorum…
Ve indiriyorum çare/siz…
Yine içimde umut doğuyor…
Soluma bakıyorum bu defa kaldırıyorum elimi…
Uzatıyorum uzatabildiğim kadar…
Safi bir nur, parıldıyor tüm ihtişamıyla…
Alıyor gözlerimi…
Ümidim ve özlemim çıkıyor en yükseklere…
En derin hislerime…
En temiz duygularıma…
Ve elimi uzatıyorum…
Nura, nurlanmak için…
Ama hüzün kaplıyor birden…
Sağımda geliyor benimle…
Kaçmaya çalışıyorum…
Uzattıkça elimi bırakmıyor peşimi…
Ne kadar çabalasam da…
Hüzünleniyorum…
Bi/çare dilimden şu ayet dökülüyor…
“İnnema Eş kubessi ve huzni ilallah…”
Başım önde içim buruk hüzün kaplamış içimi…
Birden bir ses geliyor…
İrkiliyorum…
“La Tahzen…”
Duruyorum…
İliklerime ilişiyor ama yine hüzün…
Yine ses geliyor…
“La tahzen innellahe meane…”
Yüzümde bir sevinç…
İçimde bir ihtizaz…
Kalbimde ümit…
Ellerimi birleştirmeye niyet ediyorum…
Açıyorum ellerimi…
Çünkü Rahmet affetmek ister…
Çünkü Merhamet şefkat eder…
Ve…
Ey Rabbim…
Gündüzü geceye- geceyi gündüze kalbeden Sen’sin…
Bütün karanlıkları nuruyla nurlandıran Sen’sin…
Geçmişim tüm karanlığıyla geleceğimi zulmete boğmak istiyor…
Oysa Sen’in nurun her şeyi nurlandırır
Beni geçmişimin ta’zibinden ve zulmetinden kurtar…
Benim geleceğimi nurunla nurlandır, zira Sen’in nurunu hiçbir şey söndüremez ey Nur…
Ve ellerim yüzüme kavuşuyor…
Sıcaklık hissediyorum…
Dokundurdukça yüzüme rahatlıyorum…
Dağılıyor içimdeki hüzün ve karanlıklar…
Ve bir ses duyuyorum…
Umutlu…
Nurlu…
Şefkatli…
Merhametli…
“La Taknetu Min Rahmetillah…”
selam ve dua ile kardeşim