SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ.....

SİTEMİZE HOŞ GELDİNİZ.....
" Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı zikretmekle (anmakla) huzur bulur.Kur'ân-ı Kerim » RA'D » 13.Sure/RA'D SURESİ-28.AYET "

10 Haziran 2015 Çarşamba

"Gönül Kıvılcımı veya Adem Armağan"

.....Yakın bir zamanda elimize “Gönül Kıvılcımı” adlı şiir kitabı geçti,daha sonra da şairi Havadan köyünden Adem Armağan ile tanışma imkanını bulduk. Daha önce yine bir yazımda haber vermiştik. Develi köylerinden Sarıkaya’lı savcı-hakim ve başkan Ahmet Fırat’ın “Torosların Ehmedi” adlı anı kitabından çok kısa bahsetmiştik. İşte yine bir köyde yetişen aydın, şiir aşıkı bir şahsiyet ve şiir kitabından bahsedeceğiz.”Kardeşiz Bizler” adlı şiirinde: Müminler kardeştir, yapma tefrika, Türk, Kürt ayrımları nereden çıktı? Haçlı tuzağıdır, bak şu Irak’a Düşman bizi dıştan ve içten yıktı …. Haber izler iken moral bozuldu Musallaya her gün tabut dizildi Her Allah’ın günü mezar kazıldı Alçak düşman. Fitne tohumu ekti. Diyerek milli bir duruş sergileyen şairimiz belli ki ülke meselelerinde ciddi bir gözlemcidir. Yaşadığımız ve halen de yaşamaya devam ettiğimiz terör olayları karşısında birlik ve beraberlik hassasiyetlerini gösteriyor. Şiir kitabında 118 şiir mevcut olan Armağan Develi’nin Ağaçerili Şeyh İbrahim / Erikli Baba / Havadan Baba adlarıyla anılan bir velinin medfun olduğu Havadan köyünde doğmuştur. İlk eğitimini Develi’de, orta öğretimini ise Adana İmam-Hatip Lisesi’nde yaptı. Yüksek öğrenimini ise Eskişehir An.Ünv. Sosyal Bilimler Yüksek Okulu’nda tamamladı. Nitekim hayatını “Hayatım “ adlı şiirinde şöyle özetliyor: Memleket sorarsan Kayseri ilim İlçem Develidir, nasıl geçerim, Köyüm Hava’dan, dokurlar kilim Erciyes güzeldir, suyun içerim. İlkokul üçünde köyden göçmüşüz Kuyu suyuı içip ekin biçmişiz Zalimler zulmünden bizler kaçmışız Köyü özler insan ama naçarım Kul Armağan der ki gurbete gittim Yirmi yedi sene memurluk ettim Kısaca hayatım sonunda bittim Tebliğ ettim dini, nurlar saçarım. Kısa,net bir hayat hikayesi…Uzun yıllar değişik illerimizde imam-hatiplik, yurt dışında Fransa, İsviçre ve Almanya gibi yabancı ülkelerde de din görevlisi olarak çalıştı. Sanat hayatına baktığımızda şiirlerinde ”Kul Armağan” mahlasını kullanan şairimiz sadece şiir söylememekte aynı zamanda değişik zamanlarda duygularını da değişik dergi ve gazetelerde yayınlamaktadır. Hem de çok erken yaşlarda. Şiir ve yazılarında haliyle yaşayış biçimi belirginleşiyor. Yaşadığı şehirler, diyar-ı gurbet, dini ve milli duygular ile ülke meseleleri ve zaman zaman da iç titreyişlerini dile getiren lirik şiirler dikkat çekiyor. Şiirlerinde âşık edebiyatımızın zirve isimlerinden olan Âşık Seyrânî’ nin büyük etkisi kendini gösteriyor. Belli ki şairimiz Seyrânî’nin özellikle destanlarının anlatımından veya söyleyiş biçiminden çok etkilendiği hemen Şiirlerinde dili, yaşayan Türkçedir. Mahalli dilden uzak durmaya çalışıyor. Sade fakat yer yer de çoşkun bir anlatımı vardır. Kitabın bir diğer zenginliği de, giriş bölümünde, Şairin, şair-yazar Ali Özkanlı’nın, Yaşar Taşkesen’in, Seyit Kılıç’ın; Şair Nuri Baş’ın, Adem Efiloğlu’nun da kısa ama özlü birer sunum ve takrizleri bulunmaktadır. İnanıyoruz ki eseri okuyanlar buradan da şairimizi tanıma bakımından bir şeyler bulacaklardır. Bir başka şairimiz, Aşık Kul Armağan’ı değerlendirirken şöyle bir tespitte bulunuyor:”Gönlünü duygulara hamal kılan bir gönül işçisidir”.Biz de aynı kanaata vardık ki şiir sevdalıları bu kitaptan da feyz alacaklardır. Yrd.Doç.Dr Kadir Özdamarlar Kaynak- http://www.kayseriehaber.com/“gonul-kivilcimi”-veya-adem-armagan-makale,2750.html

29 Eylül 2014 Pazartesi

İslam'ın Işığında Şiir Ve Şair

(Peygamberi hicveden kâfir ve İslâm dışı) şairler ise, onlara sapık kimseler uyarlar."(Kur'ân-ı Kerim,Şuara Suresi-224.)Şuara sûresi âyetleri şairleri aydınlatmakta, onlara yol göstermektedir.' "Onları(kafirleri,İslam düşmanlarını) hicvet, çünkü, nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, senin şiirin onlar için oktan daha etkili ve yaralayıcı olacaktır"Hz.Muhammed(s.a.v.) . Resulullah (salallahu aleyhi ve sellem)'a, bir bedevi geldi. (Dikkat çekici bir üslubla) konuşmaya başladı. Efendimiz (sav): "Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki şiirde de hikmetler vardır." buyurdu. Resulullah (salallahu aleyhi ve sellem) buyurdular ki: "Bir şairin söylediği en doğru söz Lebid'in söylediği şu sözdür: "Haberiniz olsun, Allah'tan başka her şey batıldır. Ümeyye İbnu Ebi's-Sait müslüman olayazdı." Hz. Ömer: "Ey İbnu Ravâha! Sen Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın önünde ve Allah'ın Harem bölgesinde şiir mi okuyorsun?" dedi. Ancak Resülullah: "Ey Ömer bırak onu. Onun şiirleri, Mekkeli kâfirlere okdan daha çabuk tesir eder!" diyerek müdahale etti." "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm), Kureyza günü, (şâiri) Hassân İbnu Sâbit'e: "Müşrikleri hicvet, zîra Cebrâil seninle beraberdir!" dedi." Güzel şiirler, petekten damla damla sızan bala benzer. Bunlar, insanın ruhuna tat verir.Şair;sözden incileri,yürek tesbihine dizendir.Şiir,şuurun çocuğudur. Şiir şuurun çocuğudr.Şuurun rahminde büyür,beslenir.Şiirle şuur arasında bağlantı vardır.Ağzından çıkanı kulağı duymuyorsa o,şiir katına yükselmez.Şuurun olduğu yerde şiir olur.Şuurun olmadığı yerde şiir aramak,çöplükte gül aramaya benzer.Karanlıkta yitirdiğini,sokak lambası altında arayanlar bulamazlar.Yitirdiği yerde aramalılar.Şiir yüreğe hitap eder,Kalbe yakınlığı oranında şiirdir.Şiir yazılmaz,söylenir.Şiir,yüreğin dumanıdır.Yürek yanıyorsa,dumanı şiir suretinde tüter.Şiir bu manada,inilti,sızlayıştır.Şiir,sözün özüdür.Şiir,sözün süzülmüş şekli,üsaresidir.Gül yağı gibi birşeydir.Şiir,nesrin süzülmüş halidir. "Şair, kağıt karalamak için şiir yaza değil, yazdığıyla ders verendir."Şairleri susmuş bir millet, helakı hak etmiştir."' Şiir, söz sanatlarının en önemlisi ve etkilisidir. Bu özelliği nedeniyle Hz. Peygamber'den bu yana tüm müslümanlar tarafından önemsenmiş, değer verilmiştir. Bu olgu, bir sanat olarak şiirin mübahlığının da tartışılmaz kanıtıdır. Ne var ki konuya tek tek ürünler açısından bakıldığında hüküm değişebilir. Bu durumda belirleyici olan şiirin içeriğidir.
Şair-Yazar Adem Armağan

1 Aralık 2012 Cumartesi

GÜNÜN AYET MEALİ VE TEFSİRİ

Kör ile görebilen bir olmaz. Karanlıklar ile ışık da bir olmaz.Gölge ile aşırı sıcaklık da bir olmaz. Diriler ile ölüler de bir değildir. Allah dilediğine ses işittirir. Fakat sen mezarlıktakilere sesini işittiremezsin.(Fatır Suresi,19-22.Ayetler) Kâfirlik ile körlük, karanlık, kavurucu sıcaklık ve ölüm arasında sıkı ilişki vardır. Aynı şekilde müminlik ile aydınlık, görebilirlik, gölge ve hayat arasında da sıkı ilişki vardır. İman kalbe, organlara, duyu organlarına yansıyan bir aydınlıktır. Nesnelerin, değer yargılarının, olayların içyüzlerini ortaya koyan, bunlar arasındaki ilişkileri, bağları, görecelikleri ve boyutları açığa çıkaran bir aydınlıktır. Mü'min bu aydınlıkla, bu yüce Allah'ın ışığı ile bakar da o saydığımız gerçekleri görür, onlarla ilgi kurar. Bu ışık sayesinde ne yolunu şaşırır ne de adımlarında tökezler. İman, gören bir gözdür. O doğru ve isabetli olarak görür; ne yanılır ve ne de gördüklerini birbirine karıştırır. Sahibinin aydınlık, güven ve endişesizlik içinde yol almasını sağlar. İman, serin bir gölgedir. İnsanın içini serinletir, kalbini meltem gibi okşar. Kuşkunun, endişenin, şaşkınlığın, karanlık, kılavuzsuz çöl sıcağına karşı bir gölgedir. İman hayattır. Kalpleri ve duyguları canlandırır. Niyetlere ve yönelişlere dinamizm kazandırır. Bunun yanı sıra o yapıcı, verimli ve amacı belirli bir hare-kettir. Sönüklüğe, pörsümüşlüğe, pısırıklığa düşmez. Boşuna emek ve zaman kaybetmez. Kâfirlik ise körlüktür. Kalp körlüğüdür, gerçeğin kanıtlarını görememe körlüğüdür. Evrenin içyüzünü, evrenin çeşitli kesimleri arasındaki ilişkilerin mahiyetini; değer yargılarının, kişilerin, olayların ve nesnelerin özünü görememe körlüğüdür. Kâfirlik karanlık, hatta üst üste binmiş katmanlardan oluşmuş karanlıklar-dır. İnsanlar iman ışığından uzaklaşınca çeşitli karanlıkların içine düşerler. Bu karanlıklar içinde herhangi bir objeyi seçmek son derece zor olur. Kâfirlik kavurucu bir sıcaklıktır. Şaşkınlık, endişe, amaçsızlık, geçmişe ve geleceğe ilişkin güvensizlik korları ile kalbi dağlar. Son durağı ise cehennem ateşidir, orada çekilecek olan kavurucu azaptır. Kafirlik ölümdür, vicdanın ölümüdür. Asıl hayatın kaynağından kopmaktır. Amaca ulaştıran yoldan ayrı düşmektir. Hayatın akışını etkileyen, enerjilerini gerçek kaynaklarından alan tepkilere, reaksiyonlara güç yetirememektir. Müminlik ile kâfirliğin özellikleri ayrı, görecekleri karşılıklar ayrıdır. Yüce Allah katında asla bir olmazlar. http://www.enfal.de/Kuran-Tevsiri/Kuran_Tefsiri.htm

9 Şubat 2011 Çarşamba

YEMEK DUASI



Bismillâhirrahmânirrahîm



Elhamdülillâhi’llezî et’amenâ ve sekânâ ve cealnâ minel müslimîn

Külû ve’şrabû ve lâ tüsrifû, İnnehû lâ yuhibbü’l müsrifîn
****
Ey bizi nimetleriyle perverde eden SULTANIMIZ!

Bize gösterdiğin numunelerin ve gölgelerin asıllarını, mebalarını göster. Ve bizi makarr-ı saltanatına celbet. Bizi bu çöllerde mahfettirme. Bizi huzuruna al. Bize merhamet et.

Burada bize tattırdığın leziz nimetlerini orada yedir. Bizi zeval ve teb'id ile tazib etme. Sana müştak ve müteşekkir şu muti raiyyetini başıboş bırakıp idam etme.

YA RAB! kusurumuzu affet bizi kendine kul kabul et. Emenetini kabzetmek zamanına kadar bizi emanette emin kıl.

Ruhumuzu cesedimize, kalbimizi nefsimize, aklımızı midemize hakim eyle. Lezzeti şükür için isteyen kullarından eyle.

YA RAB! Resûl-u Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın bereketi hürmetine bize ihsan ettiğin maddi ve manevi rızkımıza bereket ihsan et!.. Amin!...

5 Şubat 2011 Cumartesi

Karanlık Güçler



Karanlık Güçler

Ülkemde gezerken yakma kalbimi,
Nurlu gözlerimi haşlama zalim,
Ne konuşmaz? gamlı mazlumun dili,
Dilsizlik kalbimde, taşlama zalim.

Güçlü ellerinle tutup zehrini,
Kalbime işleme hainliğini,
Yurdumda haykırıp zalimliğini,
Karanlık gücünle başlama zalim.

Çocuk büyütene mahsus hevesle,
Çeşitli zulmünü kalbimde besle,
Müslümana gönlün doludur kinle,
Alçalıpta daim,fişleme zalim!

Adem Armağan

18 Ağustos 2009 Salı

'Laiklik, kozmetik bir Batılılaşma projesi'



Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ayşe Kadıoğlu, Türkiye'de laiklik gerekçesiyle uygulanan başörtüsü yasağının kabul edilemez olduğunu belirterek, bunun ‘ama ve fakatı' olamayacağını belirtti. Aynı zamanda Oxford Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olan Kadıoğlu, Türkiye'deki laikliğin dini kontrol altında tuttuğunu ve Cumhuriyet döneminde İslam'ı ‘gelişme önünde bir engel' olarak algıladığını kaydederek, “Cumhuriyet döneminde bunun için Hıristiyanlığa geçmek bile düşünüldü” dedi.

MEHMET NEDİM ASLAN/LONDRA

Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Ayşe Kadıoğlu, Türkiye laikliğinin Cumhuriyet seçkinlerinin bir projesi olduğunu ve dini kontrol altında tutarak tepeden bir modernleşme amacı güttüğünü söyledi.

“LAİKLİK SADIK BİR DİN İSTİYOR”
Aynı zamanda Oxford Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi olan Kadıoğlu, Londra'da London School of Economics'te (LSE), “Türkiye'de Laiklik” konulu seminerde konuştu. Laikliğin kendine uygun bir İslam icat ettiğini kaydeden Kadıoğlu, bu din anlayışının devlete sadık bir aygıt olmasının amaçlandığını kaydetti.

LAİKLİK, LAİKLİĞİN ÖNÜNÜ TIKIYOR
Baskıcı ve dini kontrol altında tutan laiklik anlayışının din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı gerçek anlamda bir laiklik anlayışının da önünü tıkadığını kaydeden Kadıoğlu, 1920 yılından 1923 yılına kadar İSlam'ı dışlamayan bir modernleşme öngörülürken Cumhuriyet elitlerinin 1923'ten sonra dine karşı tutum takındığını belirtti.

“HIRİSTİYANLIĞA GEÇMEK BİLE DÜŞÜNÜLDÜ”
Cumhuriyet elitlerinin gelişmenin önündeki en büyük engelin İslam olduğunu düşündüğünü ve bu yüzden İslami kurum ve kuruluşların kapatıldığını ifade eden Kadıoğlu, “Hatta bazı Cumhuriyet elitleri Hıristiyanlığa geçmeyi bile düşündü. ‘Eğer İslam'ı bırakıp Hıristiyanlığı seçersek, gelişebiliriz' düşüncesi vardı. Mesela Mahmut Esat Bozkurt ‘İslam gelişmenin önünde bir engel. Biz bununla devam edemeyiz' demiştir” dedi.

GÖKALP'IN DİN VE MODERNLEŞME DÜŞÜNCESİ
Cumhuriyet elitleri arasında Osmanlı devlet yapısı ve kültürüne karşı olmasına rağmen İslam'ın Cumhuriyet içerisinde tutulabileceğini düşünenlerden birinin Ziya Gökalp olduğunu ifade eden Kadıoğlu, Gökalp'ın düşüncesinin 1923'teki Lozan Antlaşması'ndan sonra terk edildiğini belirtti. İsmet İnönü'nün Lozan'dan döndükten sonra ‘Eğer hocalardan kurtulmazsak, bir şey yapamayız' dediğini hatırlatan Kadıoğlu, bu tarihten sonra dinin yasaklandığını ve ‘gerici' bir konsept olarak görüldüğünü belirtti.

LAİKLİĞİN ‘KOZMETİK BATILILAŞMASI'
Türkiye'deki modernleşme ve laiklik uygulamalarını ‘kozmetik Batılılaşma' olarak nitelendiren Kadıoğlu, katı laiklik uygulamalarından birinin bugün hala devam ettiğini, başörtüsü giyen kadınların okullara alınmadığını belirtti. “Eğer başörtülüyseniz ve bu şekilde okula gitmek istiyorsanız, yasakla karşılaşıyorsunuz. Başörtünüzü çıkarmadıkça, normal vatandaşlık haklarından yararlanamıyorsunuz” ifadelerini kullandı.

BAŞÖRTÜSÜ EN TEMEL HAK
Başörtüsünün en temel insan haklarından biri olduğunu kaydeden Kadıoğlu, “Üniversiteye gelmiş bir insana nasıl giyinmesi söylemek kabul edilemez. Bu konuda ‘ama ya da fakat' diye bir şey yoktur. Laiklik başörtüsünü kontrolünden çıkmış dini bir simge olarak görüyor. Bu laiklik anlayışının İslam'la barış yapması gerekir” dedi.
KAYNAK: http://www.habervaktim.com/haber/105075/laiklik_kozmetik_bir_batililasma_projesi.html